Vicdan Allah (cc)'ın insana doğru yolu göstermekle görevlendirdiği rahmani bir güçtür. Yaşamının son anına kadar, nefsinin kötülüklerine, şeytanın kışkırtmalarına ve Kuran dışı her türlü tavra karşı insanı uyarıp korkutur. Ona Allah (cc)'ın razı olacağı tavrı, Kuran'a uygun olan davranışları ilham eder. Karşılaştığı her olayda vicdanının sesine kayıtsız şartsız uyan bir insan samimi imanı yaşamış olur. Nefsiyle çatışsa ya da zorlukla karşılaşsa da, vicdanlı davranmaktan taviz vermemesi Kuran ahlakının bir gereğidir.
İşte bu nedenle samimi imanı yaşamak isteyen bir kimse öncelikle vicdanını gereği gibi kullanıp kullanmadığını gözden geçirmelidir. Eğer zaman zaman vicdanını durdurabiliyor, ondan gelen sese kulak vermiyor ve bile bile nefsinden yana tavır koyabiliyorsa bu durumda vicdanını Kuran'a uygun şekilde kullanmıyor demektir. Daha da önemlisi "Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile." (Kıyamet Suresi, 14-15) ayetleriyle de bildirildiği gibi, her insan kendisine fısıldanan sesin vicdan olduğunu ve bu sesi hangi mazeretleri öne sürerek bastırdığını bilir.
Vicdan insan için büyük bir nimet ve rahmettir. Bediüzzaman Said Nursi'nin de "Akıl tatil-i eşgal etse de (faaliyetine son verse de), nazarını (düşünmeyi) ihmal etse, vicdan Sanii unutamaz. Kendi nefsini inkar etse de O'nu görür, O'nu düşünür, O'na müteveccihtir (yönelip dönmüştür)" (Risale-i Nur Kulliyatı, Hizmet rehberi, s. 169) ve "... Her vicdanda iki pencere olan Sani'-i Zülcelal (her şeyi bir izzet, heybet ve hikmet ile yaratıp, san'at ile donatan Allah) marifetini (Allah'ı isim ve sıfatları ve bunların tecellîleri ile bilip tanımayı) insan kalbine daima tecelli ettiriyor." (Mesnevi-i Nuriye, s. 215) sözleriyle ifade ettiği gibi, insan gaflete dalsa bile, vicdanı dalmaz. Kendisi nefsine kapılacak olsa bile vicdanı kapılmaz, kendi samimiyetsizliğe meyletse, şeytana uyacak olsa vicdanı yine de uymaz. Kısacası insan bilerek ya da bilmeyerek hata yapabilir, ama vicdanı asla doğru yoldan şaşmaz, Allah (cc)'ın izniyle asla hata yapmaz.
Ancak vicdan körelebilir. Eğer insan vicdanı kendisini doğru yola çağırdığı halde bu sese karşı vurdumduymaz bir tavır gösterirse, vicdanının sesini sürekli olarak bastırmayı alışkanlık haline getirirse bu durumda onun etkisini zayıflatmış ve vicdanını köreltmiş olur. Vicdan yine kişiyi uyarıp doğruya çağırır, ama o artık bu sesten etkilenmeyecek, onu dinlemeyecek ve önemsemeyecek hale gelmiştir. Dolayısıyla da bir müminin vicdanının kabul etmeyeceği pek çok tavır ve davranış, kolaylıkla bu kişinin vicdanından geçebilmeye başlar. Bu insan Allah (cc)'ın beğenmeyeceği, Kuran'a uygun olmayan bir davranışta bulunup, şeytanın ardı sıra giderken artık vicdan azabı duymaz olur. Kuran dışı bu tavrı, içinde hiçbir sıkıntı duymadan rahat rahat yapabilecek hale gelir.
Bu nedenle samimi imanın yaşanması için insanın öncelikle Kuran'a uygun bir vicdan duyarlılığı elde etmesi gerekir. Bu ise kişinin Allah (cc) korkusunu artırması ile mümkün olur. Kişi Allah (cc)'ın her an her yerde kendisini görüp duyduğunu, tüm yaptıklarını Allah’ın Kendi Katında saklı tuttuğunu, kendisini bunlardan hesaba çekeceğini derinlemesine düşünmelidir. Ölümün an meselesi olduğunu, bir an sonra kendisini Allah (cc)'ın huzurunda hesap verirken bulabileceğini ve eğer Allah (cc)'ın bildirdiği ahlakı göstermemiş, vicdanını gereği gibi kullanmamış ise de sonsuz cehennem azabıyla karşılaşabileceğini açık bir şuurla kavramaya çalışmalıdır. Eğer Kuran'ın bu mühim gerçeklerini tam anlamıyla kalbine sindirirse vicdanındaki bu körelme yerini güçlü bir vicdan duyarlılığına bırakacaktır. Vicdandaki bu hassasiyet ile birlikte de kişi her an karşılaştığı her olayda vicdanının sesini dinleyerek Kuran ahlakına uygun yaşayan samimi iman sahibi bir insan haline gelecektir.