Andolsun, Lukman'a "Allah'a şükret" diye hikmet verdik. Kim şükrederse, artık o, kendi lehine şükreder. Kim inkar ederse, artık şüphesiz, (Allah,) Gani (hiç kimseye ve hiç bir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamiddir (hamd yalnızca O'na aittir).(Lokman Suresi, 12) Tüm yaşamlarını Allah’a ve O’nun bildirdiği din ahlakını tebliğ etmeye adayan üstün ahlaklı Peygamberler ve elçiler, tarih boyunca tüm davranışlarıyla müminlere örnek olmuşlardır. Hz. Lokman da Yüce Allah’ın ayetlerde, kendisine hikmet verdiğini bildirdiği bu üstün ahlaklı elçilerden biridir. Hz. Lokman, Allah’ın haber verdiği sınırları koruyan samimi bir mümin olarak, oğluna yaptığı tebliğ ile Allah’ın izniyle tüm insanlara yol göstermektedir. Tarih boyunca birçok kavme peygamberler ve elçiler gönderilmiştir. Rabbimiz’in farklı dönemlerde farklı kavimlere gönderdiği elçilerin hepsi, özünde aynı din ahlakını tebliğ etmişlerdir. Gönderildikleri kavimleri bir ve tek olarak Allah’a iman etmeye, sadece Allah’ı hoşnut etmek için yaşamaya, Allah rızası için salih amellerde bulunmaya ve güzel ahlaklı olmaya çağırmışlardır. Bu kutlu elçilerden biri de Hz. Lokman’dır. Çeşitli rivayetlerde Hz. Lokman’ın uzun yaşadığına, Yemen Meliki olduğuna, birçok hastalığın şifasını bilen bir hekim ve adaletle hükmeden bir hakim olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır. Kuran’da ise Hz. Lokman’ın, kendisine hüküm, hikmet ve büyük bir mülk verilmiş mübarek bir insan olduğu haber verilmekte ve Hz. Lokman kıssa boyunca Allah’ın bildirdiği sınırları koruyan, samimi bir Müslüman olarak oğluna yaptığı tebliğ ile insanlara yol göstermektedir.
Kuran’da yer alan Lokman kıssasında Hz. Lokman’ın oğluna verdiği öğütler, hikmetli birer tebliğ örneği olmanın yanı sıra, bu “üstün ahlak önderi” peygamberimizin din ahlakını tebliğ etme konusundaki ilminin ve kararlılığının da bir göstergesidir. Hz. Lokman’dan Oğluna Öğütler… Müminler Asla Allah’a Ortak Koşmazlar Allah, “Gerçekten, Allah, Kendisi’ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.” (Nisa Suresi, 48) ayetiyle şirkin çok büyük bir günah olduğunu bildirmiştir. Hz. Lokman oğlunu şirkten sakındırarak, “herhangi bir varlığı Allah ile eşit veya daha ileri bir düzeyde görmek, yani Allah’tan başka ilahlar edinmek” anlamına gelen büyük bir günaha karşı insanları uyarmaktadır. Kuşkusuz Allah’ın yarattığı varlıklara aitmiş gibi görünen özellikler, gerçekte Allah’a ait olan sonsuz güç ve bilginin onlardaki küçük birer tecellisidir. Allah dilediği anda bu özellikleri onlardan geri alabilir, bir anda onları tüm nimetlerden mahrum bırakabilir. Bu gerçeği bilen Hz. Lokman da, insanın kendisine sahip olduğu her şeyi vermiş olan Allah’ı unutmasının büyük bir zulüm ve nankörlük olacağını oğluna hatırlatarak onu ilk olarak en büyük günahlardan biri olan şirkten uzaklaştırmaktadır. Hz. Lokman’ın bu öğüdü bir ayette şöyle bildirilmiştir: “Hani Lukman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; “Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.” (Lokman Suresi, 13) Allah’ın bağışlamayacağını bildirdiği ve sapkınlık olarak nitelendirdiği şirkten Müslümanlar çok fazla sakınırlar. Yüce Allah, şirk koşmanın kişinin amellerinin boşa gitmesine sebep olacağını Kuran’da şu şekilde haber vermiştir: “Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.”(Zümer Suresi, 65) Allah’a iman eden bir insanın, hiçbir şeyin Yüce Allah’tan bağımsız müstakil bir varlığı olmadığını, tek gerçeğin ve mutlak güç sahibinin Allah olduğunu kalbine iyice yerleştirmesi gereklidir. Kişi ancak bu önemli gerçeğe uygun bir inanç, düşünce ve davranış biçimi içerisinde bulunduğunda Allah’ın izniyle şirke düşmekten kendini kurtarabilir. Allah, Herşeyi Bilen, Haberdar Olandır Hz. Lokman’ın oğluna öğütte bulunduğu konulardan biri de, insanların bir kısmının gözardı ettikleri önemli bir gerçek olan Allah’ın her an her şeyi görmekte ve bilmekte olduğudur. Allah, zaman ve mekanın Yaratıcısı’dır; dolayısıyla bu kavramlara bağımlı değildir. Zamanın ve mekanın kapsadığı yani kainatta gerçekleşen her olaydan haberdardır. Allah şu ana kadar yaşamış olan, şu an yaşayan ve bundan sonra yaşayacak olan tüm insanların da hayatlarının her saniyesinin bilgisine sahiptir. O, insanın işlediği tüm güzellikleri de kötülükleri de gören, sinelerde saklı olanı bilen, onları yaratandır. Hiçbir şeyin Allah‘tan gizli kalması mümkün değildir. İnanan insanın en önemli özelliği, bu önemli gerçeği bilmesi, Allah’ın şanını yüceltmesi ve dolayısıyla sürekli olarak Allah korkusu ile hareket etmesidir. Allah’ın adaleti sonsuzdur ve insan ahirette yapıp ettiklerinin tümünü mutlaka karşısında bulacaktır. Hz. Lokman’ın bu konudaki öğüdü, Kuran’da şöyle bildirilmiştir: “Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (her şeyden) haberdardır.” (Lokman Suresi, 16) Sabrın Önemi Hz. Lokman kıssasında dikkat çeken önemli noktalardan biri de, Hz. Lokman’ın oğluna öğüt verirken sabrın önemini vurgulamasıdır. Hz. Lokman’ın bu öğüdü bir ayette şu şekilde haber verilmiştir: “Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma’rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.” (Lokman Suresi, 17) Hz. Lokman’ın oğluna hatırlatması olan sabır, insanın dünya hayatında sürekli olarak denenmekte olduğunu hiçbir zaman unutmaması ve Allah ile sürekli beraber olması ile mümkün olabilir. Allah insanı dünya hayatında sürekli olarak çeşitli olaylarla sınamaktadır. Bir Müslüman, tabi olduğu imtihanın devam ettiğini bilerek zorluklara daima sabreder. Sabır ise azim ve kararlılık gerektirir. Bu, taklit edilmesi mümkün olmayan çok önemli bir özelliktir ve müminin samimiyetinin bir göstergesidir. Gerçek sabrın kaynağı müminlerin Allah’a olan güçlü imanlarıdır. İman eden bir mümin, karşısına çıkan her olayın Allah tarafından özel olarak yaratıldığını, O’nun izni olmaksızın tek bir olayın dahi gerçekleşmediğini ve tüm olayların ardında Allah’ın yarattığı hayır ve hikmetin gizli olduğunu bilir. Allah’ın iman edenlerin dostu, velisi ve yardımcısı olduğunu, dolayısıyla ilk bakışta farklı görünse bile aslında tüm olayların iman edenlerin lehinde geliştiğini unutmaz. Allah’ın kendisi için belirlediği kadere teslim olur ve rıza gösterir. Bu nedenle sabır müminler için zorlanarak yaşanan bir özellik değil, aksine gönül rızası ve hoşnutluk ile yaşanan ve zevk alınan bir ibadettir. Kuran’da müminlerin bu ahlakları şöyle bildirilmiştir: “Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.” (Nahl Suresi, 42) Müminler, Kibir ve Büyüklenmeden Yüz Çevirirler Kuşkusuz, din ahlakından uzak olan insanların en belirgin özelliklerinden biri kibirli olmalarıdır. Bu insanlar, kendilerinin farklı ve üstün olduklarını düşünür, diğer insanları aşağılayıp küçümser, zayıf gördüklerini ise ezmeye çalışırlar. Bunun en önemli alametleri ise hal ve tavırları, yürüyüş ve konuşmalarıdır. Oysa insana sahip olduklarını veren Allah’tır. Allah hiç şüphesiz dilediği zaman verdiklerini alabilir. Yüce Allah’ın verdiklerini kendi üstünlüklerinin bir göstergesi zannedip böbürlenmek, bundan dolayı diğer insanları küçük görmek, Allah’ın üstün güç ve kudretinin farkında olmayan, bunu takdir edemeyen insanlara mahsus bir gaflettir. Hz. Lokman da oğluna öğüt verirken, ona büyüklüğe kapılmanın çok büyük bir yanılgı olduğu konusunda hatırlatmada bulunmuştur. Çünkü bütün güç ve kudretin yegane sahibi Allah’tır. Aklın, bilginin gerçek sahibi de Allah’tır. Her şeyde Allah’a muhtaç olan insan gibi aciz bir varlığın büyüklenmeye kalkışması, yürüyüşüyle, konuşmasıyla kibirli bir tavra girmesi son derece kötü bir ahlak özelliğidir. Hz. Lokman’ın büyüklenme konusunda oğluna yaptığı hatırlatma, Kuran’da şöyle haber verilmiştir: “İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.” (Lokman Suresi, 18) Unutmamak gerekir ki şeytanın Allah’ın huzurundan kovulmasının nedeni, kibiridir. Şeytan, kendisinin, yaratılmış diğer tüm varlıklardan üstün olduğu şeklinde akıl almaz bir iddiad bulunmuştur. Bu gerçeği aklından çıkarmayan bir müminin ise, şeytanın taşıdığı kibiri andıracak bir tavrı göstermesi Allah’ın izniyle mümkün değildir. Müminlerin Ses Tonu Her halleriyle çevrelerine örnek olan müminlerin yürüyüşlerinden, oturup kalkışlarına, bakışlarından ses tonlarına kadar sahip oldukları tüm özellikler itidallidir. Kuran’da bildirildiğine göre Hz. Lokman müminlerin ses tonlarının da önemli olduğu gerçeğini oğluna şöyle hatırlatmıştır: “… Sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.” (Lokman Suresi, 19) Ayette bildirildiği gibi bağırarak yüksek sesle konuşan bir kişinin karşı tarafta oluşturduğu etkinin olumlu olması mümkün değildir. Bu şekilde hem kişi yorulur, hem de karşısındakiler için rahatsızlık verici bir durum ortaya çıkar. Kuran ahlakını yaşayan bir müminin ise her tavrı asil, nezaketli, alçak gönüllü, barışçı ve çözümcüdür. Müminin bu güzel ahlakı sesine de yansıdığı için son derece itidalli, konuştuğu kişiye güven veren, asil bir ses tonuna ve konuşma üslubuna sahip olur. Din Ahlakını Tebliğ Etmek Müslümanın En Önemli Sorumluluklarındandır Allah Kuran’da iman edenlerin en önemli ibadetlerinden birinin tebliğ, yani Kuran’da bildirilen gerçekleri insanlara anlatmak ve onları iman etmeye davet etmek olduğunu bildirmiştir. Tebliğ, Allah rızası için yaşayan bir müminin başkalarını da doğru yola yöneltmesi, Allah’ın rızasına çağırmasıdır. Allah’a iman etmiş olan bir insan bu önemli sorumluluğu da üstlenmiştir. Öyle ki bu ibadet, hayatının her alanını kapsar. Mümin, sözleriyle, haliyle, tavrıyla yaşamının her anında Allah’ın bildirdiği ahlakı diğer insanlara yaymakla ve İslam ahlakını temsil etmekle yükümlüdür. İnsanları hak yola davet etmenin önemi, Kuran’da şöyle bildirilir: “Gerçekten insan, ziyandadır. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.” (Asr Suresi, 2-3) Yazı boyunca ele alındığı üzere Hz. Lokman da verdiği öğütler süresince oğluna din ahlakını büyük bir şevk ve kararlılıkla tebliğ etmiştir. Sonsuz rahmet sahibi Yüce Allah, Hz. Lokman’ın oğluna yaptığı tebliğ vesilesi ile insanlara Kuran ahlakına göre yapmaları gerekenleri açıklamıştır. Hz. Lokman’ın bu öğütleri, Allah’ın sınırlarını açıklamakta, bir Müslüman olarak izlenmesi gereken güzel ahlakı insanlara tanıtmakta ve Allah’ın adaletini yüceltmektedir. Allah’a kalpten iman eden samimi bir Müslüman, Hz. Lokman’ın sözlerindeki hikmeti hemen anlayacak ve Allah’ın rızasını gözetmede kendisine bir yol gösterilmekte olduğunu açıkça görecektir. Unutmamak gerekir ki Hz. Lokman gibi mübarek bir insanın gösterdiği yolu izlemek, Allah’ın ona vahyettiği hikmeti anlayıp ona göre yaşamak, Allah’ın izniyle Rabbimiz’in rızasına ulaşmada önemli bir yol olacaktır. Allah, Hz. Lokman’ın oğluna hitaben yaptığı bu tebliğ ile Müslümanlara din ahlakının özünü haber vermiştir. Kuşkusuz Allah’ın ayetleri, Allah’ın rızasını arayan insanlar için bir çıkış yoludur. Allah bir ayetinde şöyle buyurmuştur: “Sana elçilerin haberlerinden -kalbini sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda sana hak ve mü’minlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir.” (Hud Suresi, 120)