10 Mart 2010 Çarşamba
Dünyadaki Makam Mevki Hırsı Niçin Ahireti Kaybettirir?
Pek çok kişi övülmek, ilgi çekmek, insanların beğenisini ve saygısını kazanmak için makam sahibi olmayı ister. Bu isteklerini elde edebilmek için çok büyük bir hırsla çalışır, hatta tüm hayatlarını bu amaç için harcarlar. Hırs, birçok insan tarafından güzel bir kişilik özelliği gibi algılanır ve övülür. Oysa nefsin arzularını tatmin etme amacını taşıyan makam mevki hırsının insana sağladığı hiçbir fayda yoktur... İnsanların sadece Allah’ın rızasını hedefleyerek, ahiret yurdu için ihlasla çaba sarf etmelerini engelleyen nedenlerden biri, dünya hayatında makam, mevki, şöhret gibi değerlere olan düşkünlükleridir. Oysa maddi imkânlar, mal ya da mevki insana ahiret hayatında hiçbir şey kazandırmaz. Allah Kuran’da, insanlar arasındaki üstünlüğün bulundukları makama ya da mevkiye göre değil, yalnızca takvaya göre olduğunu bildirmiştir: "Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır." (Hucurat Suresi, 13) Bu gerçeği göz ardı eden insanlar ise hem dünyada hem de ahirette büyük bir kayba uğrarlar. Şimdi bu hırsın insanları hangi konularda kayba uğrattığını ve onlara nasıl zarar verdiğini inceleyelim. İman Etmeyi Engeller Makam, mevki hırsı, imanın önündeki en büyük engellerden biridir. Çünkü bu hırs sadece dünya hayatı ile sınırlıdır ve ahirete yönelik hiçbir amaç taşımaz. Bu sebeple de sadece nefsin arzularını ve büyüklük gururunu besler. Makam sahibi olmayı isteyen insanların bir tek hedefleri vardır. Bu da dünyada güç sahibi olmak, herkes tarafından tanınmak ve saygı görmek, daha iyi imkanlara kavuşmak, sahip olduğu imkanları da yine kendi nefsinin isteklerini tatmin etmek için kullanmak… Bazı kişilerin makam hırsının temelinde ise aşağılık kompleksleri yatar. Bu kişiler fiziksel görünümlerini beğenmedikleri veya geçmişlerinde ezik, aşağılanmış bir hayat yaşadıkları için makam sahibi olmayı isterler. Komplekslerini, kendilerince önemli gördükleri makamlarının arkasına sığınarak beslemeyi, bu şekilde gururlarını tatmin etmeyi isterler. Bu kişiler kendilerine göre batıl bir inanç geliştirmişlerdir. Bu batıl inancın temel felsefesi nefislerin ilahlaştırılmasıdır. Bu gibi kişiler nefislerinin arzularını tatmin edebilmek ve istedikleri makama ulaşabilmek için sınır tanımaz bir pervasızlık içine girerler. Bunun için Allah’ın yasakladığı pek çok günahı işleyebilir, koyduğu sınırları rahatlıkla aşabilirler. İstedikleri mevkiyi elde etmek için insanları basamak olarak kullanacaklarından, gerektiğinde onlara yaranmak için herşeyi yapabilir; sahte bir saygı ve sevgi gösterebilir, yalan söyleyebilir, hırsızlık, dedikodu yapabilir, çeşitli entrikalar düzenleyerek masum insanlara iftira atabilir, hatta zina gibi bir harama bile girebilirler. Kimi insanlar ise bu tür ahlakdışı eylemlere girmez ve sadece çalışarak istedikleri mevkiyi elde etmeye çalışırlar, ancak bu gibi kişileri de hırsları öylesine etkilemiştir ki basiretleri kapanarak, onlara hayatlarının gerçek amacını unutturmuştur. Yüce Allah, bu kişilerin içine düştükleri durumun kendilerine yarar sağlamayacak boş bir hedef olduğunu şöyle bildirir: "Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İlerde bileceklerdir." (Hicr Suresi, 3) Allah'a Şirk Koşulmasına Neden Olur İnsanların beğenisini kazanmak veya onları ezmek, güçlü olduğunu göstermek (Allah’ı tenzih ederiz) için makam, mevki hırsına kapılan kişiler, aslında çok büyük bir günahın içine düşmüş olurlar. Bu günah, Yüce Allah’ın pek çok Kuran ayetinde asla affetmeyeceğini bildirdiği şirktir. Çünkü bu insanlar sahip oldukları mevkinin etkisine kapılarak insanlar üzerinde yaptırım güçleri olduğuna inanır, kendilerini dünyanın sözde en güçlü varlığı gibi görür ve bu sapkın inancın etkisiyle kendilerini ilahlaştırarak Yüce Allah’a ortak koşarlar (Allah’ı tenzih ederiz). Tarihte sahip olduğu makamın etkisine kapılarak şımaran Firavun’un tavrı ve konuşmaları, bu tür kişilerin kendilerini makam ve mevkileri sebebiyle nasıl ilahlaştırdıklarına çok güzel bir örnek oluşturur. Konu ile ilgili ayetler şöyledir. Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı: "Dedi ki: "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz? Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki, o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir. Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?" (Zuhruf Suresi, 51-53) Ayette Firavun örneği ile dikkat çekildiği gibi, makam ve mevki hırsı içindeki kişilerin ortak tutumu, hırslarının akıllarını tamamen kapatmasıdır. Yüce Allah’ın büyüklüğünü ve kendilerine bu makamı verenin O olduğunu unutup, ellerinde tuttukları gücün kendilerine ait olduğunu zannetmeleri elbette çok büyük bir akılsızlık örneğidir. İşte bu düşüncedeki kişiler kendilerini güçlü sanıp ilahlaştırırken, aslında Yüce Allah’ın sonsuz kudretini ve gücünü düşünmedikleri için ahirette O’nun huzurunda küçültülüp, aşağılanacaklarını akledemezler. Kuran’da Yüce Allah’ın Firavun’u uğrattığı son, makam, mevki hırsı içindeki herkesin ibret alması gereken bir sondur: "… Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğullarının kendisine inandığı (İlah’tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz)... " (Yunus Suresi, 90-92) Ölümü ve Ahireti Unutturur Yüce Allah bir insanı dünyada olabilecek en yüksek makama yerleştirse, çok büyük mal ve servet verse bile insan bir gün mutlaka ölecektir. Makam, mevki hırsına kapılan insanlar bu gerçeği tamamen göz ardı ederek, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yükselmek için hırsla çabalamaya devam ederler. Bu hırs gözlerini öylesine kör eder ve kalplerini katılaştırır ki onları birkaç on yılla sınırlı olan dünyada makam elde etmek için en üstün makam olan cenneti ve ahireti düşünmekten alıkoyar. Bu şuur kapalılığı içinde cenneti kazanmak için ciddi gayret göstermek yerine, dünyadaki geçici mevkileri elde etmek için çaba sarf ederler. Oysa Allah Kuran’da, dünya için harcanacak çabanın boş ve gereksiz olduğunu; burada elde edilen mal, mülk ve makamın ahirette insana hiçbir fayda sağlamayacağını bildirmiştir: "Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' Bize geldiniz ve size lütfettiklerimizi arkanızda bıraktınız..." (Enam Suresi, 94) Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi: "Makam mevki sevgisinden gelen şöhretperestlik ateşiyle ve şan ve şeref perdesi altında insanların sevgisini kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle (çekmek) enaniyeti okşamak ve nefsine bir makam vermektir ki, en mühim bir ruhi illet olduğu gibi “gizli şirk” tabir edilen riyakarlığa, bencilliğe kapı açar, ihlası zedeler…" Makam, Mevki Hırsına Sahip Olanlar, Tutkuyla Bağlı Oldukları Dünyada da Gerçek Mutluluğu Yaşayamazlar Bütün hedef ve planlarını makam hırsı üzerine kuran bazı kişiler, her türlü adaletsizliği yapmaya açık olurlar. Soğuk, çıkarları doğrultusunda hareket eden, yapmacık, mevki elde edene kadar sınır tanımadan her türlü suçu işleyebilecek, gerektiğinde kendinden daha üst makamda olan birine yaranmak için onu adeta putlaştıran bir tavır içine girebilirler (Allah'ı tenzih ederiz). Karşılarındaki insanları Yüce Allah’ın tecellisi olan güzel özellikleri nedeniyle sevmezler. Onlardan bir çıkar elde edebilmek için seviyormuş gibi görünerek sahte bir yaklaşım sergilerler. Ancak istedikleri makamı elde edince hırslı kişilikleri nedeniyle soğuk, anlaşılmaz kaprisleri olan, büyüklük gururu içinde etrafındaki insanları ezen, kalpleri gibi yüzleri de kaskatı olmuş insanlara dönüşürler. Bu insanların kalplerinde İslam’ın kazandırdığı merhamet, sevgi, şefkat gibi duygulara asla yer yoktur. Bulundukları mevkiyi elde etmek için kişiliklerinden ve hayatlarından verdikleri tavizlerin suçlusu sanki karşılarındaki insanlarmış gibi onlara sözleri ve davranışları ile eziyet ederler. Geçmişte kendileri de kimseyi sevmedikleri için şimdi çevrelerinde olan insanların da onları sevmediğini bilirler. Nitekim yaşlandıkları, hastalandıkları veya herhangi bir nedenle mevkilerini kaybettikleri zaman çoğunlukla yalnız kalırlar. Yalnızlığın getirdiği mutsuzluk ve sıkıntı içinde, sevgisiz ve tek başlarına ölürler. Makam, Mevki Sahibi Olmak Tek Bir Koşulda İstenir: Hak Dini Tebliğ Etmek İçin Kuran’da mevki sahibi olmayı isteyen peygamberlerden örnekler verilir. Bu peygamberlerden biri Hz. Süleyman’dır. Kuran’da Hz Süleyman’ın bu konudaki duası şöyledir: "Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin." (Sad Suresi, 35) Ayette Hz Süleyman’ı inkârcıların makam, mevki hırsından ayıran çok önemli bir özelliğine dikkat çekilir. Bu özellik Hz Süleyman’ın makamı ve mevkiyi Allah rızası ve O'nun yolunda harcamak için talep etmesidir. Bu ayetle Müslümanların makam, mevki ve mülkü sadece Allah yolunda harcamak gibi onurlu bir görev için istediklerine dikkat çekilir. Kuran’da Hz Yusuf’un da hükümdardan makam ve mevki istediği haber verilir: "(Yusuf) Dedi ki: "Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim." (Yusuf Suresi, 55) Hz. Süleyman gibi Hz Yusuf’un da Yüce Allah’tan makam sahibi olmayı istemesinin nedeni, ülkenin hazinelerini kontrolü altında tutarak ekonomik düzeni sağlamak, insanlar arasındaki adaleti tam olarak gözetmek ve bu biçimde din ahlakının gereği olan güzellikleri insanlara tebliğ etmektir. Nitekim hükümdar, Hz. Yusuf ile konuştuğu an onun güvenilir bir insan olduğunu ve nefsi için hiçbir şey istemeyeceğini hemen anlamıştır. Kuran’da hükümdarın sözleri şöyle bildirilir: "... Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici)sin." (Yusuf Suresi, 54) En Güzel Makam Ahirette Elde Edilir Makam ve mevkinin üstünlük sağlayacağı inancı kendi nefsini put edinen, Kuran ahlakından uzak yaşayan kişilere ait bir yanılgıdır. İmanı kavrayan müminler ise nefislerinin bu yöndeki isteklerine itibar etmez, üstünlüğü ihlâsta ve samimiyette ararlar. Çünkü bu gibi arzulardan arınan bir insanın dünyada kazanılacak tüm makamların üzerinde bir makama eriştirileceğini, gerçek onur ve şeref sahibi olacağını bilirler. Bu durum Kuran’da şu ayetle bildirilmiştir: "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi ‘onurlu-üstün’ bir makama sokarız." (Nisa Suresi, 31) Bu onurlu ve üstün makama layık olabilmek için iman eden bir kimsenin yapması gereken, aşağıdaki ayette hatırlatılan gerçeğin şuuruna varmasıdır: "Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah’ındır. Güzel söz O’na yükselir, salih amel de onu yükseltir…" (Fatır Suresi, 10) İzzetin gerçek sahibi Allah’tır ve kişiye en üstün makam olan cenneti kazandıracak olan tek şey de salih olan yani ‘ihlâsla yapılan ameller’ dir.